40 yaşımı geçmiştim ve hayatım boyunca Denizli-İstanbul dışında
ne uçağa binmiştim ne yurt dışına çıkmıştım.. O sene Sudan da görev yapan arkadaşımla
konuşuyorum sık sık ,bana görevim
bitmeden gel,benim de gitmediğim ülkeler var gezelim diyor..
Olur mu, nasıl olur derken o zamana kadar hiç internet sayfasına bile girmediğim Thy nin sayfasına girip,kaç paradır,uçuş kaç saatir araştırırken,bileti alıvermişim. .
Olur mu, nasıl olur derken o zamana kadar hiç internet sayfasına bile girmediğim Thy nin sayfasına girip,kaç paradır,uçuş kaç saatir araştırırken,bileti alıvermişim. .
Arkadaşım bana nereleri gezmek isityorsan araştır,dersini
çalış da gel diyor..Üç ay ders çalışıyorum,Ee Afrika’ya
gideceğim sonuçda kuzeyi de değil,güneyi de
değil..Karar veriyoruz.Göbeği..Uganda-Tanzanya-Brundi ..Otobüsle İstanbul,oradan
Atatürk Havaalanı..Cahil olmak ne zor..Hiç bişi bilmiyorum..Yurtdışı çıkış pulu
varmış,sonra çantamı bagaja vermek..Gidip biyerde bekleyeyim daha vakit var
diyorum..Dakikalar sonra her uçağın bir koridoru olduğunu anlıyorum,panik
içinde aranıyorum.Neyse zaman geçmeden bulup daha sonra uçağa biniyorum…8-9
saat uçmak sanırım ilk uçuşum olduğu için beni hiç sıkmadı..Sabaha karşı
Entebbe havaalanına iniyorum.İstanbul dan sonra gördüğüm ilk havaalanı.Beni şok
ediyor.2.dünya savaşında terkedilmiş bir sığınağı andırıyor bana..Pasaport
işlerimi halledip dışarı çıkıyorum.Hoşgeldin Afrika…Arkadaşım gelmemiş.Gelir
şimdi diyip bir banka oturuyorum ama rahat vermiyor halk..taxi..taxi
diyenler..Para isteyenler bir taraftan, sivrisinekler diğer taraftan..Tabiki
buraya gelmeden 3 ay önce Sahiller ve Hududlar Müdürlüğünde aşılarımı
olmuştum,korkum yok o yüzden..umursamıyorum bile.
Başka bir dünyadayım ve üstüne üstlük yurtdışı görüşmelerine açtırdığım telefonum da kafayı yemiş,çalışmıyor.Arkadaşım hala gelmedi..Aklımda deli senaryolar…Bişi oldu da aradı ve bana ulaşamadı mı,başına bişimi geldi,ben yanlış yerde mi bekliyorum,gelmezse ben 2 hafta burda ne yaparım vs …Neyse bir saat kadar sonra geliyor ve beni dokuz çocuğumla karşılıyor.Uçağı rötar yapmış..Hemen taksiye atlayıp bir otel buluyoruz..Odama girdiğim zamanki manzarayı şaşkınlığımdan fotoğraflamak hiç aklıma gelmiyor.Loş bir oda.Tavanda bir vantilatör,cibinlikli yatak.Gıcırdayan demir bir yatak.Bnayo:Bir küvent ama içinde karıncalar dolaşıyor.Camı olmayan bir pencere..Oysa Afrika da hiçbir şeye şaşırmamam gerektiğini gelinceye kadar öğrenemiyorum.O gece Entebbe de kalıyoruz ertesi gün burası nasıl bir yermiş diye kısa bir tur atıyoruz ki zaten burası küçücük bir yermiş.Aklımda kalan en belirgin şey kırmızı toprak ..
Ertesi gün başkente geçiyoruz.Kampala..Bir başkent ama sadece bulvara benzer,oraya göre sanırım lüks yerlerden, hükümet binasından ve adını daha önce hiç duymadığım yüksek banka binalarından oluşan bir şehir...Daha sonra asıl afrikanın arka sokaklarda devam ettiğini görüyorum.Hele daha sonra gittiğim küçük köyler tam bir afrika belgeseli..Neyse tekrar başkente dönelim.Her bankanın her kafenin her işletmenin kapısında sırtlarında silahları olan güvenlik görevlileri,polis pek yok ortalıkta..
Her yer bodo bodo dedikleri taksi motorlarla dolu..Yanınıza gelip ‘’bodo bodo’’ ‘’taksi istermisin’’ yani diyorlar.. Hayır anlamında başımı kaldırıyorum,gitmiyorlar çevremden…Sürekli bu durum..Bir kafeye giriyoruz,mesela şeker istiyorum ,yok anlamında başını kaldırıyor ama bi süre sonra şeker geliyor..bikaç gün sonra anlıyoruz ki bizde hayır anlamına gelen başı cık şeklinde yukarı kaldırma burada evet anlamına geliyormuş..Arkadaşım oranın en büyük camilerinden birine Cuma namazına gidiyor ben de yakın çevresinde dolaşıp fotoğraf çekiyorum.Buranın halkı fotoğraf çekimine hiç de sıcak bakmıyor ya da para istiyor..O yüzden kişilerin fotoğralarını çekerken izin isteyeceğim bunu biliyorum..Aman ben kimseyle özellikle şuan yalnızken bi sorun olmasın diye fotoğraflarını çekmiyorum..Çiçek böcek çekiyorum sadece..
Değişik bir çiçek görüyorum..hatta dibine kadar gidip çiçeğin
fotoğrafını çekiyorum ve aniden tepemden bir el makinamı aniden elimden
alıyor..arkamı bir dönüyorum ki bir güvenlik..Bağıra bağıra kendi dilince
bişiler diyor ama ben anlamıyorum onu..Heyecanımdan parça parça İngilizce
olarak neden alıyorsun;ver makinamı,bu yasal diyebiliyorum.Anlamıyor.Bana
polisi çağırın diyorum bu sefer o anlamazlıktan geliyor. Osırada yanımıza başka
bir güvenlik geliyor..o nu sakinleştırmeye çalışıyor.Sanki ülkenin namusu
bozmuşum gibi davranıyorlar bana..Yanındaki arkadaşına bana buranın müdürünü
çağırın diyorum gayet dik bir şekilde ama kalbim Yusuf Yusuf atıyor
tabi..Arkadaşı gidip bir süre sonra geri geliyor ve patron seni bekliyor
diyor..Gitmelimiyim beklemelimiyim daha karar veremeden beni önlerine katıp
içeri giriyoruz..Dar koridorlardan geçip gayet sade küçük bir odaya
geliyoruz.Sade bir masanın arkasında sanırım o patron,sakin bir adam
oturuyor.Ben hemen konuşmaya başlıyorum.Ülkenizde turistim.Türküm.Müslümanım.Bu
yaptığı yasal değil.Makinamı geri istiyorum.Tabi bukadar seri değilim..:/
Patron beni sakince dinliyor.Burası pek de güvenli olmayan bir ülke,gördüğünüz
gibi her yer banka burası gibi ve heran saldırı olabilir bu yüzden bizim için
herkes şüphelidir burda ve siz buranın önünde fotoğraf çekiyordunuz.Belki sizde
bir soygun hazırlıyorsunuz gibi birşeyler demesinmi ? Ben hayır,asla..çektiğim
fotoğraflara bakın anlarsınız derken biraz daha hırçınlığım geçmiş,kedi moduna
dönmüştüm.Ama patronu ikna ettim sanırım ki bana ufaktan bir ders verip,burada
çok dikkatli olmalısınız diyip makinamı geri verdi.Görevliler beni bir başka
yoldan kapıya çıkardılar..Hayatımın en unutulmaz anlarından birini
yaşıyorum.Tabi buarada namazdan çıkan arkadaşımla buluşsacğım yere gittiğimde
meraktan çatlamış birini buluyorum.Tabi o mekanın içinde telefon çekmediğinden
bana ulaşamamış merakda kalmıştı.Başıma gelenleri anlatıyorum bir solukta.Hem
gülüyoruz hem bana kızıyor ama bu benim elimde olan bir şey değildiki..
Başka bir dünyadayım ve üstüne üstlük yurtdışı görüşmelerine açtırdığım telefonum da kafayı yemiş,çalışmıyor.Arkadaşım hala gelmedi..Aklımda deli senaryolar…Bişi oldu da aradı ve bana ulaşamadı mı,başına bişimi geldi,ben yanlış yerde mi bekliyorum,gelmezse ben 2 hafta burda ne yaparım vs …Neyse bir saat kadar sonra geliyor ve beni dokuz çocuğumla karşılıyor.Uçağı rötar yapmış..Hemen taksiye atlayıp bir otel buluyoruz..Odama girdiğim zamanki manzarayı şaşkınlığımdan fotoğraflamak hiç aklıma gelmiyor.Loş bir oda.Tavanda bir vantilatör,cibinlikli yatak.Gıcırdayan demir bir yatak.Bnayo:Bir küvent ama içinde karıncalar dolaşıyor.Camı olmayan bir pencere..Oysa Afrika da hiçbir şeye şaşırmamam gerektiğini gelinceye kadar öğrenemiyorum.O gece Entebbe de kalıyoruz ertesi gün burası nasıl bir yermiş diye kısa bir tur atıyoruz ki zaten burası küçücük bir yermiş.Aklımda kalan en belirgin şey kırmızı toprak ..
Kampala-Hükümet binası |
Ertesi gün başkente geçiyoruz.Kampala..Bir başkent ama sadece bulvara benzer,oraya göre sanırım lüks yerlerden, hükümet binasından ve adını daha önce hiç duymadığım yüksek banka binalarından oluşan bir şehir...Daha sonra asıl afrikanın arka sokaklarda devam ettiğini görüyorum.Hele daha sonra gittiğim küçük köyler tam bir afrika belgeseli..Neyse tekrar başkente dönelim.Her bankanın her kafenin her işletmenin kapısında sırtlarında silahları olan güvenlik görevlileri,polis pek yok ortalıkta..
Her yer bodo bodo dedikleri taksi motorlarla dolu..Yanınıza gelip ‘’bodo bodo’’ ‘’taksi istermisin’’ yani diyorlar.. Hayır anlamında başımı kaldırıyorum,gitmiyorlar çevremden…Sürekli bu durum..Bir kafeye giriyoruz,mesela şeker istiyorum ,yok anlamında başını kaldırıyor ama bi süre sonra şeker geliyor..bikaç gün sonra anlıyoruz ki bizde hayır anlamına gelen başı cık şeklinde yukarı kaldırma burada evet anlamına geliyormuş..Arkadaşım oranın en büyük camilerinden birine Cuma namazına gidiyor ben de yakın çevresinde dolaşıp fotoğraf çekiyorum.Buranın halkı fotoğraf çekimine hiç de sıcak bakmıyor ya da para istiyor..O yüzden kişilerin fotoğralarını çekerken izin isteyeceğim bunu biliyorum..Aman ben kimseyle özellikle şuan yalnızken bi sorun olmasın diye fotoğraflarını çekmiyorum..Çiçek böcek çekiyorum sadece..
başımı derde sokan çiçek |
Afikanın göbeğinde az daha sonumun ne olabileceğini hala
bilemediğim öle bir şey yaşamıştımki hayatım boyunca unutmayacaktım.
Uganda'da yine unutamayacağım bir etknlikte Nil Nerindeki rafting organizasyonu olmuştur.Avrupalı gençlerin organize ettiği gayet profesyonel bir etkinlik.Bir gece önceden internetten organizasyonu bulup yerimizi ayırtıyoruz.Sabah bizi otelimizden alıyorlar ve 1.5 saate yakın yol gidiyoruz.Önce nehrin kenarında ufaktan bir eğitim veriyorlar ve 6 şer kişilik gruplarla botlara biniyoruz.8 parkurdan oluşan kimi sakin kimi oldukça dalgalı bölgeleri ,bir tek öğle yemeği arası verererek akşama kadar tamamlıyoruz.Bazı yerler hakikaten çok korkunçtu ve bazı yerlerde suya düştük.ancak sürekli çevremizde kurtarma botları yardımcı oldu.yine de çok eğlenceliydi hem Kaç kişi hayatında Nil'de rafting yaparki..
4 gün geçirdiğimiz Uganda'dan 5.gün Tanzanya'ya gitmek için otobüs bileti aldık.aslında çok uzak değil 350 km gibi bişi.Öğleye orda oluruz diyorum.Nerdee...Yollar toprak..Araç Nuh'un gemisinin bir versiyonu,camlar yok,tavanda vantilatörler..Bu ülke halkı bağırarak konuşuyor,otobüsün içi bildiğiniz maç sahası..Öğle mola veriyoruz.Daha yarısına gelmişiz yahu..Otobüsden inince,ellerinde şişlere takılmış tavuk butları,et şiş,sepetlerde kaynamış yumurta olan çocuklar saldırıyor resmen bana.Bir tane alıyorum ama yemek ne mümkün..Çocuklardan biri geliyor yanıma bana ver diyor,veriyorum.Afiyetle yiyor.Otobüse geri binip tekrar yola koyuluyoruz.az gittik ve yine duruyoruz.Geldikmi yoksa..Yok yok sınıra gelmişiz
.Geçiş işlemlerimiz için duruyoruz.Yabancı olunca biz,bize öncelik tanıyorlar sada herkesin işlemlerini bitirmesini bekliyoruz.Aklıma kapıkule geliyor.Sizin gelmesin.Tekrar yola koyuluyoruz.artık epey bi gidiyoruz.Hava kararıyor.Otobüsün farları yok!Aracın içini sadece ay aydınlatıyor.Yanımdakini bile görmüyorum desem...Ya bizim içimiz kötü...Yine bir film senaryosu hazırlıyorum kafamda..sonunda geliyoruz.Uganda Tanzanya sınırında ilk kasaba.Bukoba
Kalacak yer bulmakta zorlanıyoruz burada.Çünkü daha erken geleceğimizi düşünmüştük buraya.Tabi gece olunca zor bu işler.Tariflerle falan. Bir minibüs bizi bir otele götürüyor.Virajlı yukarı doğru çıkıyoruz ve gerçekten şaşırıyorum gayet iyi görünen bir otele geliyoruz.Beğenmeme şansımız da yok zaten bu saatte.
Odalarımıza bile bakmadan ok diyoruz .Bir kadın bize masai tea getiriyor.Serenomi harika.Çaylarımızı içip odalarımıza çıkıyoruz.Sabah kalkıpda balkona çıktığımda karşımda duran suyun viktorya gölü olduğunu öğrenip bir kez daha coğrafya bilgisizliğime kızıyorum.Kasabaya iniyoruz.Pazar yerinin içindeyim.Gittiğim yerlerde pazar dolaşmayı çok severim.
Halkla konuşmak için bir fırsattır.
.İnsanlar bana uzaylı gibi davranıyor.Bana dokunmaya çalışıyorlar.Kocaman bir kıta burası modern dünyanın ortası.Nasıl bukadar fakir olabiliyorlar.unu bir kez de nepal'de yaşamıştım.Pazardan aldığımız sebzelerle ve bir balıkçının teknesinden aldığımız balıkla,o gece otelin mutfağını kullanarak kendi balığımızı ve salatamızı yapıyoruz.Günlerdir yerel yemekleri yiyoruz ama karnım aç tabiki.O gece resmen ziyafet çekiyoruz.Otel görevlileriyle sohbet ederken,o bölgeyi iyi bildiğini düşünüdüğümüz bir adamla yarın tüm gün bizi gezdirmesi için pazarlık yapıyoruz.100 dolardan başlayan pazarlık 40 dolara bağlanıyor.
Ertesi gün ormanın içinde bir gezinti yapıyoruz.Hala kötü ruhlara inanıyor bu halk.Onlar için hala tütsüler yakıp nehre tütsü kayıkları bırakıyorlar.Ufak tefek şelaleler,yarasa mağaraları gibi pek çok değişik yer görüyoruz.Sahilinin beyaz kumdan oluştuğunu söylediği bir köye kayıkla götürüyor bizi.Sahil harika gerçekten.Biraz denize giriyoruz pardon göle.Sonra o sahilin olduğu bir köye geçiyoruz.Allahım tam bir Afrika gerçeği.Kapıları bez perdeler olan tek gözlü evler var.Birinin perdesi açık içeri kaçamak bir bakış atıyorum.Sazlardan bir yatak,okadar.Kapının önünde leğende çocuklarını yıkayan,gölün kenarında çamaşır yıkayan,yemek yapan yarı çıplak insanlar.Buradan geçerek tepeye doğru tırmanıyoruz
.Nesilleri tükenmekte olan beyaz gagalı kartallar buradaymış görebilirsek onları görmek istiyoruz.Oldukça dik tırmanış yapıyoruz.Zirveye geldiğimizdeki manzarayı ve duygularımı tarif etmem çok güç..Dağın bir tarafı uçurum dğier taraf zaten tırmandığımız yer.Burada getirdiğimiz kumanyaları yiyip,kartalları uçarken görüp tekrar geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz.
Buraya kadar gelip Zanzibar'a nasıl geçilebilir bakınıyoruz ancak buradan gitmek nerdeyse benim Türkiyeden geldiğim paraya yakın olunca vazgeçiyoruz.Ruanda'ya geçelim ,Yine nesli tükenmekte olan beyaz sırtlı gorilleri görelim diye araştıryoruz.O safari de hem 3 günümüzü alacakmış hem de görememe ihtimali olduğunu duyunca oradan da vazgeçiyoruz.Ama ben sonra kendime çok kızıyorum.Bir daha nasıl gidecektim ki taa oralara.O yüzden sakın ayağınıza kadar gelen fırsatları kaçırmayın yoksa ben gibi dövünürsünüz.
Harika bir 10 gün geçirmiştim.Yine macera dolu yine şaşkınlık,farklı bir kültür farklı insanlar,yaşamlar...Şansım da iyi gitmişti ancak şunu söyleyebilirim ki ‘’gülen bir yüzün,samimi bakışların çözemeyeceği hiçbir şey olamaz’
Uganda'da yine unutamayacağım bir etknlikte Nil Nerindeki rafting organizasyonu olmuştur.Avrupalı gençlerin organize ettiği gayet profesyonel bir etkinlik.Bir gece önceden internetten organizasyonu bulup yerimizi ayırtıyoruz.Sabah bizi otelimizden alıyorlar ve 1.5 saate yakın yol gidiyoruz.Önce nehrin kenarında ufaktan bir eğitim veriyorlar ve 6 şer kişilik gruplarla botlara biniyoruz.8 parkurdan oluşan kimi sakin kimi oldukça dalgalı bölgeleri ,bir tek öğle yemeği arası verererek akşama kadar tamamlıyoruz.Bazı yerler hakikaten çok korkunçtu ve bazı yerlerde suya düştük.ancak sürekli çevremizde kurtarma botları yardımcı oldu.yine de çok eğlenceliydi hem Kaç kişi hayatında Nil'de rafting yaparki..
4 gün geçirdiğimiz Uganda'dan 5.gün Tanzanya'ya gitmek için otobüs bileti aldık.aslında çok uzak değil 350 km gibi bişi.Öğleye orda oluruz diyorum.Nerdee...Yollar toprak..Araç Nuh'un gemisinin bir versiyonu,camlar yok,tavanda vantilatörler..Bu ülke halkı bağırarak konuşuyor,otobüsün içi bildiğiniz maç sahası..Öğle mola veriyoruz.Daha yarısına gelmişiz yahu..Otobüsden inince,ellerinde şişlere takılmış tavuk butları,et şiş,sepetlerde kaynamış yumurta olan çocuklar saldırıyor resmen bana.Bir tane alıyorum ama yemek ne mümkün..Çocuklardan biri geliyor yanıma bana ver diyor,veriyorum.Afiyetle yiyor.Otobüse geri binip tekrar yola koyuluyoruz.az gittik ve yine duruyoruz.Geldikmi yoksa..Yok yok sınıra gelmişiz
.Geçiş işlemlerimiz için duruyoruz.Yabancı olunca biz,bize öncelik tanıyorlar sada herkesin işlemlerini bitirmesini bekliyoruz.Aklıma kapıkule geliyor.Sizin gelmesin.Tekrar yola koyuluyoruz.artık epey bi gidiyoruz.Hava kararıyor.Otobüsün farları yok!Aracın içini sadece ay aydınlatıyor.Yanımdakini bile görmüyorum desem...Ya bizim içimiz kötü...Yine bir film senaryosu hazırlıyorum kafamda..sonunda geliyoruz.Uganda Tanzanya sınırında ilk kasaba.Bukoba
Kalacak yer bulmakta zorlanıyoruz burada.Çünkü daha erken geleceğimizi düşünmüştük buraya.Tabi gece olunca zor bu işler.Tariflerle falan. Bir minibüs bizi bir otele götürüyor.Virajlı yukarı doğru çıkıyoruz ve gerçekten şaşırıyorum gayet iyi görünen bir otele geliyoruz.Beğenmeme şansımız da yok zaten bu saatte.
Odalarımıza bile bakmadan ok diyoruz .Bir kadın bize masai tea getiriyor.Serenomi harika.Çaylarımızı içip odalarımıza çıkıyoruz.Sabah kalkıpda balkona çıktığımda karşımda duran suyun viktorya gölü olduğunu öğrenip bir kez daha coğrafya bilgisizliğime kızıyorum.Kasabaya iniyoruz.Pazar yerinin içindeyim.Gittiğim yerlerde pazar dolaşmayı çok severim.
.İnsanlar bana uzaylı gibi davranıyor.Bana dokunmaya çalışıyorlar.Kocaman bir kıta burası modern dünyanın ortası.Nasıl bukadar fakir olabiliyorlar.unu bir kez de nepal'de yaşamıştım.Pazardan aldığımız sebzelerle ve bir balıkçının teknesinden aldığımız balıkla,o gece otelin mutfağını kullanarak kendi balığımızı ve salatamızı yapıyoruz.Günlerdir yerel yemekleri yiyoruz ama karnım aç tabiki.O gece resmen ziyafet çekiyoruz.Otel görevlileriyle sohbet ederken,o bölgeyi iyi bildiğini düşünüdüğümüz bir adamla yarın tüm gün bizi gezdirmesi için pazarlık yapıyoruz.100 dolardan başlayan pazarlık 40 dolara bağlanıyor.
Ertesi gün ormanın içinde bir gezinti yapıyoruz.Hala kötü ruhlara inanıyor bu halk.Onlar için hala tütsüler yakıp nehre tütsü kayıkları bırakıyorlar.Ufak tefek şelaleler,yarasa mağaraları gibi pek çok değişik yer görüyoruz.Sahilinin beyaz kumdan oluştuğunu söylediği bir köye kayıkla götürüyor bizi.Sahil harika gerçekten.Biraz denize giriyoruz pardon göle.Sonra o sahilin olduğu bir köye geçiyoruz.Allahım tam bir Afrika gerçeği.Kapıları bez perdeler olan tek gözlü evler var.Birinin perdesi açık içeri kaçamak bir bakış atıyorum.Sazlardan bir yatak,okadar.Kapının önünde leğende çocuklarını yıkayan,gölün kenarında çamaşır yıkayan,yemek yapan yarı çıplak insanlar.Buradan geçerek tepeye doğru tırmanıyoruz
Buraya kadar gelip Zanzibar'a nasıl geçilebilir bakınıyoruz ancak buradan gitmek nerdeyse benim Türkiyeden geldiğim paraya yakın olunca vazgeçiyoruz.Ruanda'ya geçelim ,Yine nesli tükenmekte olan beyaz sırtlı gorilleri görelim diye araştıryoruz.O safari de hem 3 günümüzü alacakmış hem de görememe ihtimali olduğunu duyunca oradan da vazgeçiyoruz.Ama ben sonra kendime çok kızıyorum.Bir daha nasıl gidecektim ki taa oralara.O yüzden sakın ayağınıza kadar gelen fırsatları kaçırmayın yoksa ben gibi dövünürsünüz.
Harika bir 10 gün geçirmiştim.Yine macera dolu yine şaşkınlık,farklı bir kültür farklı insanlar,yaşamlar...Şansım da iyi gitmişti ancak şunu söyleyebilirim ki ‘’gülen bir yüzün,samimi bakışların çözemeyeceği hiçbir şey olamaz’
Kesinlikle guler yuz kismina katiliyorum
YanıtlaSil