11.2.16

Davraz'da Kar ve Kayak keyfi



Bu sene öyle bir kış oldu ki tüm Türkiye’de yollar kapandı,okullar tatil oldu yarı yıl öncesinde.Bir tek Afyon’a kar yağmadı.Oysa ki Afyon batının en soğuk şehridir,sucuk,kaymak olduğu kadar soğuğu ile de meşhurdur.Bu yıl  Ocak ayı ortası ve Afyon’da kar hala yok…

_Hafta sonu 2 öğrencim var kayak öğreteceğim,sen de hep söylersin öğrenmek istiyorum diye,hadi çık gel…

_Hocam haftasonu dediğin yarın,gelmek isterim de nasıl olur,kıyafetim,donanımım  bile yok…

_Olsun gel sen,ayarlarız buradan,yerini ayırtıyorum ben…

-Tamam geliyorum J

Davet ediliyorsan hiç naz etmeyeceksin..Hemen ertesi gün Isparta’ya bilet alıp sabah erkenden otobüse biniyorum.Hoş motorla da gidebilirmişim hava nasıl güzel..Isparta’ya geliyorum.Önce burada uğramak istediğim bir yer var.Treksan…Yabancı bir firmaymış gibi gelmesin size.Tamamen yerli.Motosiklet alüminyum çantalarını ve ekipmanlarını yapıyorlar.Ciddi müşteri potansiyeli var firmanın.Isparta sanayisine gelip firmayı buluyorum ama şansıma kapalı.
Tekrar Isparta’dan bir araca binip Eğirdir’e geliyorum.Davraz’a çıkmak için Çobanisa Köyüne gelip burada arkadaşlarımın tavsiyesi ile Rome Dağ evi’ne uğruyorum.
Hemen köyün girişinde bir yer burası.Hem kayak malzemelerini çok cüzi bir paraya kiraya veriyorlar hem de burada otel hizmeti veriyorlarmış.


Buranın sahibi aynı zamanda köyün eski muhtarı Hasan Ali Yayla adında konuşkan bir abi.Benimle ilgileniyor ve köy hakkında bilgi veriyor.Davraz turizme açılırken bakmış yol bu köyden geçecek hemen kolları sıvamış valiye, turizm müdürlüğüne müracaatlar etmiş.Köylüyü Şirince’ye götürüp köyün geleceğinin turizmde olduğunu göstermiş.Köylünün kredi çekip ev pansiyonculuğunun kapısını açmaya ön ayak olmuş her köylü gencin iyi kayak öğrenmesi için çabalamış.Velhasıl Hasan Ali abi çok emek harcamış bu köye.Otelin odaları da gayet güzel ve hesaplı.Burada kalanlara dağdaki liftlerde bedavaya geliyor.Buradan kayak kıyafetlerimi kiralayıp Davraz’a doğru yola çıkıyorum.

Okulların yarı yıl tatiline girmesiyle oldukça çok öğrenci olduğunu fark ediyorum.Daha önce okul yıllarında ailemle Uludağ’a gitmiştim ve Babam eğitim için bir hoca bile ayarlamış olmasına rağmen ben becerememiştim.Yani bu ikinci denemem olacaktı.Küçükken beceremediğim kaymayı  şimdi becerebilecek miydim bilmem…Kayak hocam,eski bir arkadaşım.Zaten O’nun birkaç çocuğa ders vereceğini,benimle de onlarla birlikte ilgilenebileceğini söylediği için gitmiştim.İlk dersimiz kayak takımlarımızı giymek.Başarılıyım.İkinci ders düşmeyi öğrenme.Çok başarılıyım.Sonra düştüğümüz yerden kalkma,kayak sapanı yapma batonları kullanma şeklinde devam etti.
BU kayak işinin de bizim motorlarımızdaki gibi hız veya endurosu yapılıyormuş.Ben hız yapıyorum.Yahu ben hızdan zaten korkarım desem de kaçış yok bu şekilde başlanıyormuş.Hocam diğer çocuklarla ilgilenirken ben çay içmek için yaklaşık 100metre ilerdeki kafeye gidiyorum.Ama bu
özel kayak ayakkabılarıyla yürümek öyle zor ki.Sanki bir kilometre yol yürüyorum.Ciddi mesai bu.Bir daha çay içmem.Ben pek anlamam ama hocamın arkadaşlarıyla konuşmasında öğreniyorum ki Davraz’ın pistleri ve liftleri tam bu işi yapanlar için çok uygunmuş.Evet Uludağ Ülkemizin iftaharı ama orada daha çok sosyetik bir halk varmış hem konaklama hem kaymak hem malzemeler oldukça pahalıymış.Hocamın  dediğine göre gayet iyiyim.Ama ben korkak bir kadınım daha uzun menzil gitmeyi göze alamıyorum.O çocuklarla ilgilenirken ben kenarda dinleniyorum.Daha sonra teleskilere binip 3 zirvenin olduğu yerlere kadar çıkıyoruz.2600 metredeki 3.zirveden inerken karşımdaki manzara beni büyülüyor.
Kar,dağlar ve Eğirdir gölü masal gibi bir görüntüye sahip.Dağlar,dağların suya düşen gölgesi masal kitabı gibi.Aklıma Nepal’e gittiğimde Pokahara’da zipline bindiğim pardon binemediğim geldi.Ama elektrikle çalışan bu sistem ve ülkenin genelinde günde nerdeyse 18 saat elektrik olmadığı düşünülürse  binememek de haksızda sayılmam..Yani Allah korusun burada bir arıza olsa ya da düşsek anında Akut yardıma gelir ki Akutcularda kayak için bu bölgedeler.Aynı zamanda Eğiridir dağ komando okuluda burada olunca dağlar eğitim yapan askerlerle dolu.Çok güvendeyim aslında.Korkulacak ne var desemde yinede bu kayma işi bana göre değil.Akşama kadar burada zaman geçirip tekrar Eğirdir’e dönüyoruz.Ben otelime gidiyorum ve akşam yemek için arkadaşlarımla buluşuyoruz.Sezonu olmadığı için burası bu tarihte çok sakin ama huzur dolu yinede.Göl kenarında biraz fotoğraf çekip Meşur alabalığını yiyoruz.
Ülkem öyle güzel ki yazı ayrı güzel kışı ayrı güzel.Keşke birbirimizle savaşmayı bırakıp  kardeş gibi yaşasak da bu ülkenin tadını çıkarsak.






 

Kadın farkındalığına dikkat çekmek için 19 Mayıs'da  çıkacağım yolculuğumda hem Türk kadını hem de Afyonlu bir kadın olarak yaptığım çalışmalarda sona doğru gelmekteyim.Yolda ve sonraki sürüşlerimde kullanacağım logo çalışmamızda bitti.Bu çalışma için işinden ayrıca bilgisayar başında benim için zaman harcayan arkadaşım ki o da bir motosiklet sürücüsü,Şükrü Gayıran’a ve basım çalışmasını yapan Grafikhane Onur Saçaklı’ya sonsuz teşekkür ediyorum.
 
 
 
 
 
 
 
 
 





 

6.1.16

Kelebekler Vadisi'de farklı bir yılbaşı

Sanırım bende ,beni macereya çeken bir çekim gücü var.
Yeni bir  yıla her girişimizde  unutulmaz bir giriş yapalım diye hep  araştırır dururdum.Birkaç hafta önce Facebookda bir paylaşım görüyorum.’’kelebekler vadisi’de bir yılbaşı kutlamasına ne dersiniz’’  Hep duyarım bu kelebekler vadisini de nerde olduğunu bile bilmezdim . http://yenikelebeklervadisi.org/   Hemen açıp yazıyı okuyorum.
Ölü denizde bir vadi birkaç fotoğraf ,hepsi bu..Ertesi gün oradaki telefon numaralarını arıyorum.Çok özel bir program yok sadece 8-10 kişi akşam yemeği ve plajda yakılacak bir ateşle yeni yıla girilecek.Hazreti google dada pek bilgi yok.Yapacak daha farklı bir programımızda yok,hadi gidelim diyorum eşime.Artık o da alıştı kamp,doğa maceraya.Hoş eşimde  tüplü dalış falan yapıyor ama  her zaman programlıdır.Ne yapacakları nerede kalacaklarına  kadar her şey gitmeden önce belirlenir.Ama benim ,birlikte yaptığımız gezilerde mutlaka bir adrenalin kıpırtısı yaşanır.
Yılın son günü sabah erkenden evden çıkıyoruz.Öğlen saatinde Ölü Deniz’deyiz.Tekneyle bizi alacaklarını söylüyorlar.Buraya ulaşım sadece deniz yoluyla yapılıyormuş ama Faralya köyünden de bir patikayla ancak ipli dağcılıkla ulaşılıyormuş ki bunu yapma şansımız yok zaten.Tekneyi Bekliyoruz.Tekne..4.5 metre bir kayık.20 dakikada deniz üzerinden vadiye geliyoruz ama o sırada bastıran rüzgardan dolayı, iskelesi de olmayan buraya kayalara doğru yanaşıp zorlukla kayalara atlayıp, dağcı edasıyla pilaja iniyoruz.









Muhteşem bir yer burası.Plaj her üç tarafı 700 metreyi bulan çok yüksek kayalıkların arasında, birinci derecede sit alanıymış.80 çeşit kelebek varmış burada ve en ünlüsü de kaplan desenli olanıymış.Kelebekler öyle bizim bildiğimiz gibi değil.Nerdeyse iki avucumuzun büyüklüğünde.Burası özel bir mülk. Günübirlikçi turistlerden girişi ücreti alınıyor.Bungolo evler ve birkaçta taş ev var.500 kişiye kadar kapasitesi varmış ama yazın zaten buralarda kalınmayacak kadar sıcak olduğundan çadırlarla  1500 kişiyi ağırlayabiliyorlarmış

.Daha önce hiç bungoloda kalmamıştık.Burası sıcak bir yer olduğu için haliyle camlarda sadece sinek girmesin diye teller var yani açık pencereler.Rüzgarın da olmasından dolayı elemanlar camlarımızı naylonla kapatıyorlar.3-5 battaniye var yataklarımızın üstünde.Akşam yemek saatine kadar vadiyi geziyoruz.Şuan suyu azalmış olan ama mevsiminde oldukça iyi akan bir şelale var









.Gece yakmak için kuru ağaç kesiyoruz.Ayrıca burada gönüllü çalışma sistemiylede tatil
yapabiliyormuşsunuz.Günde 6 saat çalışıp yemek ve yatak karşılığı.Akşam yemeğinde kendilerinin tuttuğu balıkları mangalda pişiriyorlar ve yaklaşık 12 kişi hep birlikte yiyoruz ama rüzgar daha fazla oturmamıza izin vermiyor.Oradaki görevlilerin oturduğu küçük  bir ofis  Var oradaki şömineyi ateşleyip oraya giriyoruz.Herkes yaşadığı yeni yıla girme maceralarını anlatıyor.Bizde anlatacak yeni yıl macerası yok ama bende yol hikayelerimden birini anlatıyorum ki ilgilerini çekiyor arkadaşların.Orada bir de  70 yaşını aşmış Tayfun abiyle tanışıyoruz.Çok ilginç biri.Birbirinden değişik hikayeler anlatıyor .Hikayelerden biri bu vadiyle ilgili. Kelebekler vadisinde  tee milattan öncesinde bir köy varmış.Erzağı biten bir İngiliz gemisi bu vadiye yanaşır.Gemideki bir şövalye buradaki köylü kızına  aşık olur ve birlikte olurlar.Gemi ayrılacağı zaman şövalye kıza geri geleceğini kendisini beklemesini söyler.9 ay sonra kızın bir çocuğu olur ancak köylüler tarafından dışlanır. Kız buradaki kiliseye sığınır.Biir zaman sonra büyük bir fırtınanın geleceğinin haberini alan köy halkı köyü terk ederken kızıda yanlarına almak isterler ama kız şövalyenin geleceğini söyleyerek orayı terk etmez.Fırtına gelir ve tüm köyü yutar.Sular çekildiğinde sadece kilisenin yıkıntıları kalır.Şövalye hiç gelmez ama kızın ruhu da orayı hiç terk etmez.Bazı geceler bu feryat eden kızın çığlığının duyulduğu söylenirmiş.
Ortak payları farklılık arayan,hiç tanımadığımız insanlarla ordan buradan sohbet ediyoruz.Sonrada gündüzden plaja hazırladığımız ateşi yakmak ve yeni yıla girmek için hep birlikte sahile iniyoruz.Kocaman bir ateş yakıyoruz.İşletmenin hediyesi şarap açılıyor ve güle eğlene ve tabiî ki çok üşüyerek yeni yıla giriyoruz.

Daha fazla oturabileceğimi zanetmiyorum ama bungoloda da ısınacak bir şey yok.Ofisdeki şöminede ısıyı biraz daha stoklayıp koşar adım evimize gidiyoruz.Üstümüzü falan çıkarmadan 4-5 kat hazırladığımız battaniyelerin içine giriyoruz.Uyumak ne mümkün.Nasıl bir rüzgar.Sanki bungolo uçup denize inecek sanıyorum.Yaklaşık 500km araba kullanmaktan yorulan eşim ise hiç duymuyor rüzgarın sesini.bir sağa bir sola dönüyorum ısınamıyorum.Patt  birden kapı açılıyor.İçerden açılabilen bu kapı nası açılır yahu..Eşimi dürtüklüyorum.Duymuyor bile beni.Kapatmaya kalkıyorum.Zifiri karanlık ,rüzgar sesi korku filmi gibi.Kapının sürgüsünü iyi kapatmadım diye kendimi telkin ederek kapatıyorum kapıyı.Yarım saat sonramı mi bilmiyorum kapı tekrar patt arkasına kadar çarparak açılıyor.Deli olucam.Eşim yine duymuyor.Kalkıyorum kapatmak için dışarıdan sanki o köylü kızın çığlıklarını duyuyorum.Allahım gerçek olabilirmi, korkuyla kapıyı tekrar kapatıp,kapının sürgüsüne kağıttan bişilerle destekleyip sağlamlaştırmaya çalışıyorum.Ve tabiî ki sabah aydınlanıncaya kadar hiç uyuyamıyorum.Sabah kalktığımızda diğer arkadaşlardan da çığlığı duyduklarını söyleyenler olunca efsaneler gerçek diye düşünüyorum.Gidelim diyoruz ama deniz müsaade etmez diyorlar,hiçbir kaptan bu riski göze almaz, çıkmaz yola diyor oradaki görevliler.Gelirken bizi vadiye getiren kaptanın telefonu almıştık.Onu arıyor eşim.Gelirim ama riski göze alırsanız diyor.Öğleye doğru geliyor Birol kaptan.Kendisiyle birlikte 5 kişi biniyoruz.Dalgalar denize  açıldıkça büyüyor.Aklımdan deniz yoluyla geçen mülteciler geliyor.Gelirken 20 dakikada geldiğimiz yol dönüşü 40 dakkikayı buluyor.Sağ salim kıyıya varıyoruz.Arabaya binip kaloriferini açıyoruz ve epey süre eşimle konuşmadan yol alıyoruz.Sonra bana dönüp ‘’ne macera dolu,unutulmaz bir yılbaşı geçirdik sayende,iyiki gelmişiz ‘’demesi her şeye bedeldi.
Buraya ilk adım attığımızda demiştim ki ben böle bir yerde yaşayabilirim.Şimdi düşünüyorumda öle medeniyetin de olmadığı bir yerde  hele kötü hava şartlarında yaşamak çok hem de çok zor hakikaten.

Motosikletle Frigden Volgaya macerası 1.bölüm

Geçen sene #afyondannepale sürüşümün bana göre başarı ile geçmesinin ardından daha henüz  dönüş yolundayken seneye nereye gitmeli düşünce...